Film/Dizi: Çizgili Pijamalı Çocuk
Yönetmen: Mark Herman
Imdb Puan: 7,7
Bizim Puanımız: 8,0
“Çizgili Pijamalı Çocuk”, II. Dünya Savaşı’nın en karanlık dönemlerinden birinde geçen, masumiyet ve dostluk üzerine dokunaklı bir hikâye anlatıyor. Film, sekiz yaşındaki Bruno’nun gözünden Nazi Almanyası’nın korkunç gerçekliğini keşfetmemizi sağlıyor. Babasının yeni görevi nedeniyle Berlin’den ayrılmak zorunda kalan Bruno, ailesiyle birlikte büyük bir malikaneye taşınır. Ancak burası, tel örgülerle çevrili gizemli bir bölgenin yakınındadır.
Meraklı ve hayal gücü geniş bir çocuk olan Bruno, çevresini keşfetmeye çalışırken bir gün tel örgülerin arkasında Shmuel adında, kendisiyle aynı yaşlarda bir çocukla tanışır. Ancak Shmuel, Bruno’dan farklı olarak “çizgili pijamalar” giymektedir ve bulunduğu yerin bir kamp olduğunu söyler. Bruno, onun neden orada olduğunu ve neden dışarı çıkamadığını tam olarak anlayamaz. İki çocuk arasında gelişen dostluk, Bruno’nun dünyasını tamamen değiştirecek ve onu, ailesinin kendisinden sakladığı korkunç gerçeklerle yüzleşmeye zorlayacaktır.
Film, savaşın yıkıcılığını ve insanların acımasızlığını bir çocuğun gözünden anlatmasıyla izleyiciyi derinden sarsıyor. Bruno’nun, toplumun dayattığı nefret ve ayrımcılığı henüz kavrayamayan masum bakış açısı, hikâyenin en güçlü yanlarından biri. O, Shmuel’ü sadece bir arkadaş olarak görür; onun Yahudi olması ya da tel örgülerin arkasında yaşaması onun için önemli değildir. Ancak dünya, Bruno’nun hayal ettiği kadar basit ve adil değildir.
Bruno’nun ailesi, Nazi Almanyası’nın farklı yönlerini temsil ediyor. Babası, görevine sadık, disiplinli bir Nazi subayıdır ve duygularını belli etmeyen otoriter bir figür olarak karşımıza çıkar. Annesi ise savaşın gerçek yüzünü gördükçe içsel bir çatışmaya girer ve eşinin yaptıklarına karşı duyduğu rahatsızlığı gizleyemez. Vera Farmiga’nın canlandırdığı anne karakteri, savaşın insan psikolojisi üzerindeki etkisini güçlü bir şekilde gözler önüne seriyor.
Bruno’nun ablası Gretel ise Nazi propagandalarından etkilenerek bir anda bambaşka biri haline gelir. Başlangıçta bir çocuk gibi oyuncaklarla oynarken, zamanla Nazi ideolojisine kapılır ve propaganda afişleriyle odasını süslemeye başlar. Bu durum, savaşın sadece fiziksel bir yıkım değil, aynı zamanda düşünce dünyasını da nasıl değiştirdiğini gösteren önemli bir detaydır.
Bruno ve Shmuel’ün dostluğu, filmde en çarpıcı anlatım unsurlarından biri. İki çocuk, birbirlerinden tamamen farklı dünyalara ait olsalar da, aynı dili konuşmaları gerekmiyor; onların dostluğu, tel örgülerin sınırlarını aşan bir bağ kuruyor. Ancak savaşın kuralları, bu dostluğa bile izin vermeyecek kadar acımasızdır.
Mark Herman’ın yönetmenliğinde, film minimalist ama etkileyici bir sinematografiyle anlatılıyor. Kullanılan renk paleti, filmin atmosferine uygun olarak giderek daha soluk ve kasvetli bir hâl alıyor. Film boyunca Bruno’nun keşfetmeye çalıştığı dünya, ona büyüleyici gelse de, izleyici için giderek daha tehditkâr bir hâl alıyor. Özellikle kamp sahnelerinde kullanılan uzun ve sessiz çekimler, izleyiciye savaşın soğuk ve ürkütücü atmosferini hissettiriyor.
Mekân kullanımı da oldukça başarılı. Bruno’nun yaşadığı evin büyük ve düzenli olması, Nazi subaylarının ailelerine sunduğu ayrıcalıkları gösterirken, tel örgülerin ardındaki bölgenin tamamen zıt bir şekilde betimlenmesi, filmdeki sınıf farkını ve adaletsizliği görsel olarak da ortaya koyuyor.
Filmin en unutulmaz ve trajik sahnesi, final sekansıdır. Bruno ve Shmuel, dış dünyanın ne kadar zalim olduğunu fark etmeden, dostluklarının sınırlarını zorlamaya karar verirler. Ancak bu karar, onları kaçınılmaz bir sona sürükler. Yönetmen, bu sahneyi anlatırken müziği ve sessizliği ustaca kullanarak izleyicinin yüreğine işleyen bir etki yaratıyor. O an, izleyici savaşın yalnızca büyükler için değil, çocuklar için de nasıl bir yıkım getirdiğini tam anlamıyla hissediyor.
Filmin anlattığı hikâye her ne kadar etkileyici olsa da, tarihsel gerçekçilik açısından bazı eleştirilere maruz kalmıştır. Auschwitz gibi bir toplama kampında, Yahudi bir çocuğun dışarıdan biriyle bu kadar rahatça konuşabilmesi pek mümkün görünmüyor. Ayrıca kamptaki güvenlik önlemlerinin daha sıkı olduğu biliniyor. Ancak film, olayları tamamen tarihi bir belgesel gibi değil, bir masal anlatımı içinde ele almayı tercih ediyor.
Bunun yanı sıra, Yahudi Soykırımı’nı anlatan birçok film, olayların vahşetini daha ayrıntılı gösterirken, “Çizgili Pijamalı Çocuk” bu konuda oldukça soft bir anlatım kullanıyor. Yine de bu film, özellikle çocukların ve gençlerin savaşı anlamaları için güçlü bir başlangıç noktası olabilir.
“Çizgili Pijamalı Çocuk”, savaşı çocukların gözünden anlatan en etkileyici filmlerden biri. Masumiyetin, dostluğun ve insanlık onurunun, savaşın korkunç gerçekleriyle nasıl çarpıştığını gösteren bu film, izleyiciyi hem duygusal hem de zihinsel olarak derinden etkiliyor.
Eğer savaşın yıkıcılığı üzerine dokunaklı bir hikâye izlemek istiyorsanız, bu film kesinlikle tavsiye edilir. Ancak tarihsel gerçeklik konusunda bazı eksiklikler olduğunu göz önünde bulundurmalısınız.